Muğla 1 Şubesi

Selvi, 'Yakın Tarih Okumaları' panelinde 1990'lı yılları anlattı

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Latif Selvi, Türkiye’nin yakın tarihinin iyi incelenmesi ve irdelenmesi gerektiğini belirterek, “Özellikle 1990’lı yıllar, en karanlık yıllardır. Hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, insan hakları ihlallerinin çokça yaşandığı, faili meçhul cinayetlerin hat safhaya çıktığı, siyasi ve ekonomik krizlerin olağan hale geldiği, terörün zirve yaptığı o dönemin çok iyi analiz edilmesi, gelecek kuşaklara aktarılması gerekiyor. O karanlık yılları öğrenen gençler bugünün kıymetini daha iyi anlayacaktır” dedi.



 

Eğitim-Bir-Sen Erzurum 1 ve 2 No’lu Şubeler ve Girişimci Genç Ufuklar Derneği’nin organize ettiği “Yakın Tarih Okumaları” paneli, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülay Samancı, Tarihçi Yazar Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Latif Selvi’nin katılımıyla Atatürk Üniversitesi Nenehatun Kültür ve Gösteri Merkezi’nde yapıldı.

Erzurum 1 No’lu Şube Başkanı Erkan Ciyavul’un açılış konuşmasıyla başlayan ve moderatörlüğünü Doç. Dr. Yasin Kurban’ın yaptığı panelde konuşan Latif Selvi, 90’lı yılların Türkiyesi’nde yaşananlara değinerek, “1990’ların ilk yılları oldukça karanlık ve ülkemiz için kayıp yıllardır. Bir gecede paranın kat kat değer kaybettiği, sağlık sorunu yaşayan insanların ilaç sıralarına girerek saatlerce beklediği, koalisyonların ülkemize en büyük zararı verdiği bu dönemde özgürlükler kısıtlandı, başörtülü kız çocukları üniversiteye alınmadı, örtülü diye iş yerlerinden kadınlar uzaklaştırıldı, İmam-Hatiplilerin üniversiteye girmemesi için katsayı uygulaması getirilerek adaletsizlikler yapıldı, insan hak ve hürriyetleri hiçe sayıldı, gözaltında işkence olayları insan hakları raporlarında en çok yer tutan bölümler oldu. Eğitim-Bir-Sen olarak, bunların bir daha yaşanmamasını diliyor ve bunun için mücadele veriyoruz. 1992 yılında kurulmuş ve dönemin bütün zorluklarını yaşamış bir sendika olarak, insanlık dışı uygulamaların hep karşısında; hak, adalet ve özgürlükten yana olduk” şeklinde konuştu.



 

Krizler, yasaklar, faili meçhul cinayetler, hak ihlalleri…

1991 seçimlerinin ardından ülkenin koalisyon hükûmetiyle yönetilmeye başlandığını dile getiren Selvi, şunları söyledi:

“1994’te bir kriz, 1999 yılında bir kriz daha ve 2001 yılında ise Cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birini yaşadık. Çeşitli partiler değişik dönemlerde koalisyonlar kurdu. Ne yazık ki o yıllar Türkiye’nin kayıp yılları oldu ama hadiseler bununla sınırlı kalmadı; faili meçhul cinayetler, işkenceler, hak ihlalleri, yasaklar günlük hayatın birer parçası haline geldi. O dönemde yapılan yanlışların bedeli, faturası ağır oldu. O karanlık dönemde 28 Şubat postmodern darbesine de maruz kaldık. Milli Güvenlik Kurulu’nun, 28 Şubat 1997 tarihindeki kararlarıyla, Refah-Yol hükûmetine karşı gerçekleştirdiği illegal müdahale, darbe, Türkiye’nin yeni bir cendereye alınmasıyla sonuçlandı. Milleti ve beklentilerini önemseyen siyasetin güçlenmesini irtica tehdidi olarak niteleyenler gerçekte vesayetlerinin ve buna dayalı paylaşım zeminlerinin yok olmasından, güçlerinin irtifa kaybetmesinden korktular. Çünkü Refah-Yol hükûmeti, faiz lobisini rahatsız eden yaklaşımları ve D-8 girişimiyle vesayetçi çevrelerin tepkisini çekecek yerli bir siyaset izliyordu. Bu tepki, 28 Şubat’ta vesayetçi çevrelerin sivil ve askeri kanatlarının birlikte hareket ettiği bir müdahaleye dönüştü. Bir yandan cuntacılar Sincan’da tankları yürütürken, diğer yandan ‘Beşli Çete’ denen cunta tetikçisi sivil toplum örgütleri ile malum medya darbenin sivil ayağını oluşturdular. Sivil-asker cuntacı kesimler, hem kendi alanlarında darbeyi meşrulaştırma hem de el birliği ile bu derin operasyonu gerçekleştirme çabalarına hız verdiler. 28 Şubat; Türkiye’de yeni bir vesayet katmanı üretmek, giderek temayüz eden milleti tehdit etmek ve iradesini ortadan kaldırmak, inancın toplumsal görünümünü hayatın bütün alanlarından dışlamak, faiz lobisinin talebiyle ve küresel bir operasyonla Anadolu sermayesini saf dışı bırakmak, devleti hortumlamayı engelleyen ve devletin kasasını milletin kasasına dönüştüren ‘Havuz Sistemi’ni kaldırmak için gerçekleştirildi.”

 

Milyonlarca insanı fişlediler

Bin yıl süreceği deklare edilen 28 Şubat’ın, çalışma hayatından ekonomiye, eğitimden medyaya, asker ve sivil bürokrasiden belediyelere, siyasetten Meclis’e ve hatta hükûmeti devirmeye varan geniş bir yelpazede hem dini değerleri hem de mütedeyyin insanları doğrudan hedef aldığını vurgulayan Selvi, “Öyle ki, bu amaçla insanı ve onurunu yok sayan bir vesayet terörü estirildi, vahşi bir toplum mühendisliğine girişildi. Siyasal zeminde var olan vesayetin sosyolojik düzlemde de var edilmesi için üniformalı bir mimari çalışma yürütüldü. Vesayetlerinin keskinliğini göstermek için namaz kılandan oruç tutana, başörtüsüyle görev yapandan üniversiteye devam edene hemen herkes kamu hizmeti görmekten ya da almaktan men edildi. Milletin parasıyla kurulan üniversiteler milletin başörtülü kızlarına turnikelerle yasaklandı. Yetmedi, önce İmam-Hatiplilerin üniversiteye gidiş yolu katsayı adaletsizliğiyle, sonra da İmam-Hatiplerin orta kısmı kapatıldı. Bütün bu dayatmalar, zorlamalar ve zulümler sadece kamu hizmetleriyle sınırlı kalmadı, vesayet treninin özel sektör vagonları da kendi mecralarında benzer zulümler yaşattı ve kendi alanlarıyla sınırlı bir av başlattı. Bu süreçte milyonlarca kişi ‘Batı Çalışma Grubu’ tarafından fişlendi. Refah-Yol hükûmeti, siyaset üzerine kurulan baskı ve yürütülen tanklarla istifa ettirildi. Refah Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Ülke büyük bir krize sürüklendi. Bu süreçte 28 Şubat’ın cuntacı komutanlarının yönetim kurullarına getirildiği finans sektöründe büyük bir hortumlama süreci başladı. Yüz milyarlarca dolar, vesayeti yeniden kuranlar ve onları alkışlayanlar arasında paylaştırıldı” ifadelerini kullandı.

Karanlık dönemleri unutturmamalıyız

Selvi, verdikleri mücadeleyle 28 Şubat sürecinin izlerinin büyük oranda silinmesini sağladıklarını kaydederek, “Demokrasi, insan hakları, insan onuru, toplumun ve ferdin özgür iradesi noktasındaki duruşumuz, kararlılığımız ve çabalarımızla Türkiye’nin son dönemde gerçekleştirdiği reformların her birinde öncülük ettik, paydaşlık yaptık. Yakın tarihimizin karanlık dönemlerinde yaşananları, ödenen bedelleri, çekilen sıkıntıları unutmadan, unutturmadan ama dersler çıkararak geleceğe yürümeli, daha demokratik, sivil ve özgür bir ülke için birlik ve beraberlik içinde çalışmalıyız” diye konuştu.



 

Şimşirgil: Yeni bir zafer yazılmalı

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ülkemizde meydana gelen siyasi gelişmelere dikkat çekerek, bir dönüm noktasında olan Türkiye, gelecek yıllarda önemli bir konuma sahip olacağını, 15 Temmuz’da halkın yazdığı tarihi zaferin 16 Nisan’da yeniden yazılması gerektiğini kaydetti.



 

Samancı: Geleceğimizi garanti altına almalıyız

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülay Samancı ise, 16 Nisan’ın yeni Türkiye vizyonu için önemli bir adım olacağını belirterek, hızlı kararlar ve istikrar ile Türkiye’nin hem ekonomide hem bölgede hem de dünyada söz sahibi olması için önümüzdeki engellerin bir bir kaldırılması gerektiğine dile getirdi. Türkiye’nin daha özgür hale gelebilmesi için 1982 Anayasası’nın değişmesi gerektiğini vurgulayan Samancı, gençlere, referandumda ‘evet’ diyerek geleceklerini garanti altına almaları çağrısında bulundu.

Vali Azizoğlu ve Rektör Çomaklı’ya ziyaret

Latif Selvi, Vali Seyfettin Azizoğlu ve Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı’yı ziyaret ederek, bir süre görüştü.