Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Latif Selvi, akademik yükselmenin zorlaştırılmaması gerektiğini ifade ederek, “Eğitim hayatı, bir birikim meselesidir ve o birikime bağlı olarak sürdürülecek çalışmalar meselesidir. Bir üniversitenin topyekûn kapasitesi ve başarısı, öğretim elemanlarının çalışmalarının karşılık bulmasıyla mümkün olabilir. Yıllarca verilen emek karşılık bulmadığı zaman moral bozukluğu ve motivasyon kaybı meydana gelir. Bunun önüne geçmek elzemdir” dedi.
Latif Selvi, Konya 2 No’lu Şube’nin ‘Akademik Yükseltme Yönetmelikleri’ ile ilgili yaptığı araştırma sonuçlarının açıklandığı basın toplantısına katıldı. Toplantıda konuşan Selvi, eğitim hayatının, bir binanın tasarlanıp hayata geçirilmesi gibi bir şey olmadığını belirterek, “Eğitim hayatı, bir birikim meselesidir ve o birikime bağlı olarak sürdürülecek çalışmalar meselesidir. Topyekûn değerlendirdiğimiz zaman, çevresel faktörler, imkânlar ve öğretim elemanlarının yararlanabileceği kaynaklar dikkate alındığında elbette belli bir kademenin başarıyla tamamlanmış olması lazım. Yani eğitim basamakları gibi düşünmek gerekiyor” şeklinde konuştu.
Öğretim elemanlarının gayretlerine, üniversitelerin çalışmalarına dikkat çeken Selvi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu noktada üniversitelerimizin önemli başarıları var. Emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz ve bu başarıları gerçekleştiren insanların taltif görme, kadroya erişmede ve hedeflerine ulaşmada makul standartların olması gerekir ki bu gayretli çalışmalar karşılık bulabilsin. Çalışmanın, verilen emeğin karşılık bulmaması, hem yeni yetişecek gençleri hem de mevcut öğretim elemanlarını olumsuz etkiler, onlarda bir moral bozukluğu, hayal kırıklığı oluşturur. Akademik hayat erişilebilecek bir şey olmaktan çıktıysa bizim bununla meşgul olmamızın bir anlamı da yok.”
Üniversitelerin bir araştırma merkezi olmasının ötesinde bir eğitim-öğretim alanı olduğunu vurgulayan Selvi, “Burada gençlerimiz hayata hazırlanıyor. Öğretim elemanlarının eğitim-öğretime de ciddi manada vakit ayırması lazım. İşi gücü bırakıp araştırma çalışmalarına, bilimsel yayınlarını çoğaltmanın gayretine düşerse, eğitime katkısı ne olacak? Bunun için herkes bu durumu iyi düşünmeli ve erişilebilir kriterlerle yetişmiş öğretim elemanlarının emeklerinin karşılık bulması sağlanmalıdır. Doçentlik unvanı rastgele mi veriliyor? Herkes belli bir puanı yakalayacak seviyede eğitimini alıyor, çalışmalarını yapıyor, bilimsel çalışmalarını ortaya koyuyor ve bunların her biri inceleniyor. Jüri tarafından didik didik ediliyor bütün eserler. Küçük kusurları bile ciddi planda tartışmalara konu oluyor ama sıra kadroya geldiği zaman çok daha büyük bir karşı duruşla karşılaşılıyor. Bu karşı duruş olmamalı. Üniversitelerimiz yetiştirdiği insanlara kıymet vermeli ve onları erişilebilir hedeflerle muhatap etmeli, bu insanlar çalışmalarını yaparak başarılarının karşılığını nasıl istiyorsa o şekilde alabileceğini görmelidir. Yeni yetişecek gençler de bunu bilmeli ve bu doğrultuda devam etmelidir” ifadelerini kullandı.
Bilim insanlarını değersizleştiren cümlelerin kurulmasından rahatsız olduklarının altını çizen Selvi, şunları söyledi: “Bilimde durağanlık olmaz. Herkes bulunduğu yerden bir adım daha ileriye gitmek için bir gayretin içerisindedir. Üniversite bunun önünü açar, imkânları sağlar. Netice olarak, akademik yükselme mevzuatı erişilebilir olmalı, kademeli yükselmeli ve kişiler yıllar içerisinde hangi noktalara gelebileceğini hissetmeli, öğretim elemanı olma gayreti içerisinde olanlar da teşvik edilmelidir. Çünkü en iyi yetiştirdiğimiz insanlar bunlar ve bu ülkenin geleceği de onların ortaya koyduğu, ortaya koyacağı performansa bağlıdır.”
Metin: Akademik yükselmede liyakat esas alınmalıdır
Eğitim-Bir-Sen Konya 2 No’lu Şube Başkanı Şenol Metin, teknolojik ürün üretebilmek için nitelikli bir AR-GE’ye ve nitelikli beşeri sermayeye sahip olmak gerektiğini kaydederek, “Her iki değişken için de üniversite stratejiktir. Üniversitelerimizi bu stratejik dönüşüme zorlamak ve bir farkındalık oluşturmak için bu çalışmayı yaptık. 10 yıl kadar önce az sayıda üniversitede başlayan süreç yaygınlaştı. Bütün üniversitelerimiz ardı ardına Akademik Yükseltme Yönetmelikleri yayınlamaktadır. Bu düzenlemelere yönelik akademisyenlerimizin görüşlerini, ortak aklın süzgecinden geçirerek sistematize ediyor ve kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Amacımız yükseköğretimde stratejik bir vizyon dizaynı ve paradigma değişikliğidir. Akademik Yükseltme Yönetmelikleri ile ilgili düzenlemeler ortak aklı dışlayarak dar bir kadro ile yapılmaktadır. Biz, tüm paydaşların katılımı ile ortak aklı esas alan bir çerçevede böylesi düzenlemeler yapılmalı, diyoruz. Özetle, bir akademisyenin yürüttüğü çalışmalar karmaşık, çeşitli ve çoğunlukla ölçülmesi mümkün değildir. Akademisyen, hem öğretim faaliyetinde bulunmak, hem araştırmalar yapmak hem de topluma hizmet sunmak zorundadır. Eğitim, öğretim, araştırma ve topluma hizmet gibi başlıklar altıda yürütülen çalışmaların her zaman ölçülmesi, sayılarla ifade edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla akademisyen performansını ölçmek, değerlendirmek zordur. Böylesi bir değerlendirme için parametre oluşturmak daha da zordur” diye konuştu.
Herkese uyan tek bir formül üzerinden değerlendirme yapmanın doğru olmadığını ifade eden Metin, “Böylesi bir süreci inşa etmek ise dinamik bir çerçevede imkânsız seviyesindedir. Bilim alanı farklılıklarını, üniversitelerin yapısal farklılıklarını dikkate almadan bütün akademisyenleri değerlendirmek için herkese uyan tek bir formül veya şablon ortaya koymak doğru da değildir” dedi.
Metin, Akademik Yükseltime Yönetmeliği gibi derin etkileri olan mevzuat düzenlemelerinin, bütün paydaşların katkısının arandığı katılımcı bir anlayışla, şeffaflıkla ve üniversite vizyonunun bir parçası olarak kurgulanması gerektiğini dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı: “Sendika/çalışan temsilcilerinin de katılımıyla her bir doçentlik/bilim alanı esas alınarak komisyonlar oluşturulmalıdır. Yönetmelik, filtre sistemi değil, teşvik sistemi olarak kurgulanmalıdır.”