Muğla 1 Şubesi

Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantısı yapıldı

Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantısı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk ve Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’ın katılımıyla gerçekleştirildi.

Ali Yalçın, sorunların üstesinden gelmek için KPDK’nın üst düzey sorumluluk almasının önemli olduğunu belirterek, oluşturulacak alt komisyonlarla çözümlerin hızlandırılması gerektiğini kaydetti. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi sonrası gerçekleştirilen ilk KPDK’nın gündemli olarak toplanmasının gerekliliğini vurgulayan Yalçın, kamu görevlileri sendikacılığında toplu sözleşme masasından sonra en etkili ve en kapsamlı sosyal diyalog platformu konumunda olması hasebiyle KPDK’yı önemsediklerini söyledi. KPDK açısından gerçekleşmesi gereken ve beklenen ilkler bulunduğunu belirten Yalçın, “Kurul toplantısının tarihinin ve gündeminin tarafların ortak çalışmasıyla belirlenmesi ve KPDK gündeminin davet yazısıyla birlikte hem taraflarla hem de kamuoyuyla paylaşılması gibi. Bir başka gerçekleşmesi istenen ve gereken ilk ise Kurulun bu toplantısının sonunda, Kamu Personel Sistemine ilişkin sorunların çözülmesi, kamu görevlilerinin haklı beklentilerinin kesin tarih verilerek hayata geçirilmesidir. Kamu görevlileri sendikaları tarafındaki yetkili konfederasyon ve yetkili sendikaların bütününün gündeminde bulunan bir sorunun çözümü, bir konunun ve ona dair teklifin Kamu İşveren Heyeti tarafının da katkısıyla Kurul toplantısında karara bağlanıp kazanıma dönüşmesi için ortak çabalara girişilmesidir. Böylesi bir süreci işletmek ve sonucu üretmek; varlığıyla önemli olan KPDK’nın yaptıklarıyla, kararlarıyla, kazanım üretme heyecanıyla değerli olmasına da hizmet eder. Bu nitelikleri haiz KPDK, kamu yönetimi, kamu personel sistemi, kamu görevlileri ve kamu görevlileri sendikacılığı zemini açısından katılımcı kurguyla, etkili sosyal diyalogla sorun gören, çözüm üreten, vizyon geliştiren bir çalışma hayatı platformu olarak konumlandırılmış olur” dedi.



 

Kamu İşveren Heyeti’ni bağlayacak ve kamu görevlileri açısından da haklı talep oluşturacak biçimde deklare edilen vaatleri gerçekleştirmeye, emeğin yetkili temsilcisi konumundaki konfederasyonumuzun ve bağlı sendikalarımızın dile getireceği sorunları çözmeye, çözümlere hayat vermeye fırsat verecek kulvarlar, imkân sağlayacak kararlar noktasında uzlaşarak toplantıyı gerçek sonuçlarla tamamlayabileceklerini kaydeden Yalçın, şöyle devam etti: “Biz gerek Kurulun Başkanlığını yürüten Sayın Bakanın ve Bakanlığının gerekse Kamu İşveren Heyeti tarafında temsilci bulunduran diğer bakanlıkların ve kurumların; kamu görevlilerinin ve kamu personel sisteminin gündeminde yer alan konularla, sorunlarla ilgili önerilerini, hazırlıklarını, çalışmalarını ve sonuca dair nihai karar tasarımlarını bu toplantıda bizlere ifade edeceklerini umuyoruz. Ek gösterge vaadini bir an önce hayata geçirmek ve bütün kamu görevlilerinin ek gösterge konusundaki beklentilerini gerçekleştirmek için neler yapıldığını ve hangi noktaya ulaşıldığını öğrenmek istiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açık ve kesin bir dille deklare edilen 3600 ek gösterge vaadi konusunda katedilen mesafeyi netleştirmek, vaadin gereklerini yerine getirmek bağlamında Cumhurbaşkanımızın kamuoyu önünde Kamu İşveren tarafına verdiği talimatın gereklerinin yerine getirileceği tarihi kesinleştirmek için cümle kurulmasını bekliyoruz. Daha da ötesi, ek gösterge başta olmak üzere mutlak yerine getirilmesi gereken konularla, gereği yapıldığında, teklif ve taleplerimiz kapsamında uygulama, düzenleme ve değişiklik yapıldığında kamu görevlilerini memnun edecek konularla ilgili yol haritasının ve nihai sonuçlanmaya ilişkin takvimin toplantı sonunda karar altına alınması umudunu taşıyoruz. 2018 yılı içerisinde enflasyon nedeniyle kamu görevlilerinin hem maaş ve ücretlerinde hem de yıllık gelirlerinde meydana gelen erimenin geleceğe etkili olarak telafisi ve geçmişe etkili olarak tazmini konusunda ‘enflasyon farkının yıl sonu beklenmeden, enflasyon tazminatı gecikmeden ödenmeli’ şeklinde deklare ettiğimiz talep ve tekliflere hem net hem de ‘evet’ şeklinde cevap verilmesinden çekinilmeyeceğini düşünüyoruz.”



 

Kamu personel sistemindeki sorunların üstesinden gelmek için KPDK üst düzey sorumluluk almalı ve oluşturulacak alt komisyonlarla çözümler hızlandırılmalı

Kamu Personeli Danışma Kurulu’nun kamu görevlilerine, kamu hizmetlerine ve kamu idaresine dair birçok konuyu ayrıntılı olarak görüşme kapasitesine ve kalıcı, adil ve kabul edilebilir çözümler üretme potansiyeline sahip bir sosyal diyalog aparatı, katılımcı demokrasi aracı ve kazanım üretme alanı olarak görülmesini sağlayacak altyapıya ve birikime sahip olduğunu dile getiren Yalçın, “Bu kapasite ve potansiyelin hem atıl konuma düşmemesi hem de süre sınırlaması olmaksızın çözüme dönük kararlar üretmesi için, KPDK’nın bütün bileşenleri hem münhasıran hem de bütün olarak üst düzey sorumluluk almalı, kendi alanlarıyla ve Kurulun sorumluluk ve yetki alanlarıyla ilgili inisiyatif ortaya koymalıdır. Bir başka husus, Kurulun durağan yapısını hareketlendirmek ve uzun erimli toplantılar arasında geçen zaman diliminde arka plan çalışmalarıyla Kurul toplantılarını konuşma pratiğinden karşılıklı uzlaşma pratiğine evirmeliyiz. Gerek 3. Dönem gerekse 4. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, toplu sözleşme süreci içinde süre nedeniyle karara bağlanma fırsatı yakalanamayan konuları KPDK’nın gündemine ve Kurula bağlı olarak çalışma yürütecek alt komisyonlara havale etmek noktasında uzlaşıya varılmıştı. Bu uzlaşı, alt komisyon çalışmalarıyla olgunlaştırılan ve sayısal açıdan kapsamında oldukça fazla kamu görevlisi yer alan bazı sorunların çözümüne, çözümlerin kazanıma dönüşmesine zemin hazırlamıştı. Örneğin 4/C’den vazgeçmek ve 4/C statüsündeki personeli 4/B statüsüne geçirmek kararı ve kazanımı bu komisyon çalışmalarının süreci hızlandırmasının ürünüdür. Bu çerçevede, siyasi iradenin gerçekleştirmeyi vaat ve taahhüt ettiği, kamu görevlilerinin haklı olarak hayata geçmesini beklediği, yetkili konfederasyon olarak Memur-Sen’in ve yetkili sendika olarak Memur-Sen’e bağlı sendikaların talep ve teklif olarak deklare ettiği konu başlıklarını belirlemek suretiyle alt komisyonlar oluşturmalıyız. Bu alt komisyonlar çalışmalarına ivedilikle başlamalı; öncelikle 2019 Mart ayında gerçekleştirilecek Kurul toplantısına kadar gerçekleştirilmesi gereken konuları sonrasında da 2019 Ağustosundaki toplu sözleşme sürecine kadar uzlaşmayla çözülmesi mümkün konu ve sorunları karara bağlayacak, kazanıma dönüştürecek raporları ve taslakları oluşturmalıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçişin kamu yönetiminde, kamu personel sisteminde, kamu görevlileri ve kamu görevlileri sendikacılığı üzerinde oluşturduğu etkileri görmek, oluşan kurum ve kural boşluklarını gidermek gerekiyor” şeklinde konuştu.

4688 sayılı Kanun kapsamında istenen ve yapılması gereken değişiklikleri gerçekleştirmek, bir tarafta koalisyona kapalı tek kanatlı hükûmet yapısı diğer tarafta yetkili olmayanların da oturduğu konfederasyonlar karması şeklindeki toplu sözleşme masası çelişkisini gidermek gerektiğini söyleyen Yalçın, “Kamu görevlileri sendikacılığında, bir anlamda bir yıl süren seçimler sonrasında her yıl 15 Mayıs’ta sayım gerçekleşmekte yetkili konfederasyon ve sendikalar belirlenmektedir. Sendikacılıkta yetki kavramı da yetkili konfederasyon/sendika sıfatı da tekil ve koalisyona kapalı bir çerçeveye sahiptir. Buna rağmen, ülkemizde işçi sendikacılığı zemininde bu gerçeğe uygun davranılırken, kamu görevlileri sendikacılığı alanında sendikacılığın evrensel ilkelerine ve dünya ülkelerindeki cari uygulamalarla uyumlu olmayan bir toplu pazarlık masası ve yasası kurgulanmıştır. Sendikal hakların örgütlenme kısmında yürütülen rekabet ortada iken toplu pazarlık hakkında eşitler arası pazarlık ilkesine açıkça aykırılık teşkil edecek şekilde; hem yetkili olmayan konfederasyonlar için masada koltuk ayrılması hem de yetki sahibi konfederasyon ve sendikalara bir anlamda aba altından sopa göstermek anlamına gelecek şekilde ‘yedek yetkili konfederasyon/sendika’ tanımlaması gibi gariplikler mevzuat içinde varlığını korumaktadır. Bu durum zaten kısıtlı olan toplu sözleşme sürecinde yetki sahibi örgütlerin söz hakkı süresini kısaltmakta, masanın manipüle edilmesine zemin oluşturmakta, Kamu İşveren tarafının üstün taraf görünümüne sahip kılınmasına neden olmaktadır. Diğer taraftan, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçişle birlikte devlet teşkilatında meydana gelen değişimler de dikkate alınarak örgütlenmeye ilişkin tespitlerin, hizmet kolları ile devlet teşkilatı arasındaki ilişkilendirmelerin, sendikal örgütlenmeye ilişkin kuralların, toplu sözleşme masasında Kamu İşveren ve Sendika Heyeti tarafının, toplu sözleşmeye ilişkin kapsamın düzenlenmesi bağlamında hem 4688 sayılı Kanun’da hem de dayanak oluşturduğu yönetmeliklerde düzenleme ve değişiklik yapılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.,



 

4688 sayılı Kanun’da yapılacak değişikliklerle ilgili olarak dikkate alınmasını istediğimiz önerileri

Yalçın, 4688 sayılı Kanun’da yapılacak değişikliklerle ilgili olarak dikkate alınmasını istediği önerileri şöyle sıraladı: “Yeni Türkiye iradesinin sendikal alandaki karşılığı ortaya konmalı örgütlenmeye ve sendikalı olmaya ilişkin yasaklar, sınırlamalar mutlaka azaltılmalıdır. Toplu sözleşme masası daraltılmış kapsamdan ve gereksiz koltuklardan kurtarılmalıdır. Yetkili sendikanın önemi, sendikalı olmanın değeri tescil edilmeli ve dayanışma aidatı kamu görevlileri sendikacılığında da hayata geçirilmelidir. Kamu görevlilerinin hukuku ve haklarına ilişkin hükümler içerecek toplu sözleşmenin görüşme süreci otuz güne sıkıştırılmamalı, toplu sözleşme görüşmelerinde süre en az altmış güne çıkarılmalıdır. Masaya oturmamak da masadan kalkmak da sendikal eylem olarak görülmeli, ‘yedek yetkili konfederasyon ve sendika’ garabetine son verilmelidir. Kamu yıllık bütçe yaparken, kamu görevlilerinin mali, sosyal ve özlük haklarına ilişkin hükümler içeren toplu sözleşmenin iki yıllık olması, uygunluk mu çelişki mi üretiyor sorusuna cevap üretilmelidir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, Kamu İşvereninin hâkim olduğu kurul olmaktan çıkarılmalı, Kurulun Kamu İşveren ve kamu görevlileri sendikaları heyeti temsilcileri dışındaki üyelerinin kurumları ve unvanları Kanunda açık olarak belirtilmelidir. Hakem Kurulu’nda görev yapacak iki akademisyen üyeden biri başkaca bir süreç işletilmeksizin doğrudan yetkili konfederasyon tarafından belirlenmelidir. Emekli kamu görevlilerinin sendikal örgütlenme hakkına ve toplu sözleşme kapsamından daha geniş çerçevede yararlanmasına ilişkin sınırlamalara son verilmelidir. Toplu sözleşmenin uygulanması noktasında kamu yönetimi sorumluluk almalı, bu noktada zorluk ve sıkıntı yaşatan, isteksiz davranan kurumların ve yetkililerin idari ve adli zeminde yaptırımla karşılaşmasına imkân verecek hükümler kanunda yer almalıdır. 4688 sayılı Kanun’un diğer kanunlara atıf yaptığı madde sayısı azaltılmalı, hüküm boşluğu bulunan konularla ilgili olarak münhasır Kanun hükmü oluşturulmalıdır. Kurum İdari Kurullarının etkinliği artmalı, doğrudan sonuç üreten kararlar almasına dönük mevzuatı değişikliği yapılmalıdır. Kamu görevlilerini, kamu personel sistemini, kamu görevlileri sendikacılığı alanını ilgilendiren yasal ve idari düzenleyici işlemlere ilişkin mevzuat çalışmalarında yetkili konfederasyonun ve yetkili sendikaların sürece katılımı sağlanmalı, Meclis ihtisas komisyonlarının bu kapsamdaki toplantılarına katılımlarını zorunlu kılacak, şekilde gerek kanunlarda gerekse Meclis İç Tüzüğü’nde değişiklik yapılmalı, ‘Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bu çerçevede doğrudan sorumluluk almasını sağlayacak bir yaklaşım ortaya konmalıdır. Diğer taraftan, 4688 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen örgütlenme hakkına ilişkin uygulama sahasını belirleyen kamu kurum ve kuruluşlarının dâhil olduğu hizmet kollarını düzenleyen yönetmeliğin ekinde yer alan liste büyük oranda geçerliğini yitirmiştir. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ve öncesinde Kanun Hükmünde Kararname yeniden dizayn edilen devlet teşkilatı dikkate alınarak, en geç 15 Mayıs 2019 tarihine kadar söz konusu Yönetmelikte gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Bu itibarla gerek 4688 sayılı Kanun’da gerekse bağlı yönetmeliklerde yapılacak değişiklik ve düzenleme çalışmalarıyla ilgili olarak, paydaş konumda olan bizlerden görüş alınması, oluşturulan taslak ve tasarıların gönderilmesi suretiyle katkı istenilmesi uygulamaları yerine katılımcılığı, birlikte çalışmayı, ortak akılla yol almayı önemseyen bir pratik ortaya konulmalıdır. Aynı şekilde, 4688 sayılı Kanun’da yapılacak değişikliklerle ilgili olarak TBMM kapsamında yürütülecek çalışmalarda ihtisas komisyonlarında paydaş olarak temsil edilmemize ve fikirlerimizi ifade etmemize imkân sağlayacak anlayışın ortaya konulmasını da bekliyoruz.”



 

Kamuoyuna gerçekleştirileceği kesin olarak ifade edilen 3600 ek gösterge, mevcut durum itibariyle kamu görevlileri açısından verilen sözlerin tutulduğunu tescilleyecek tek gösterge

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından dile getirilen öğretmenlerin, din görevlilerinin, hemşirelerin, polisler ve yönetim kadrolarında görev yapan kamu görevlilerinin ek göstergelerinin 3600’e yükseltileceğine ilişkin vaadin, aradan geçen ve bu konuda düzenleme yapılması için yeterli olan süreye rağmen halen yürürlüğe konulmadığına dikkat çeken Yalçın, “Cumhurbaşkanımızın söz konusu vaadi ifade ederken yansıttığı heyecan, gerek kamu kurumlarınca gerekse yasama organınca yeterince sahiplenilmemiş gözükmektedir. Bir başka husus, bu süre içerisinde gerek yasama organı temsilcileri gerekse ilgili kamu birimleri tarafından ek gösterge konusuyla ilgili vaadin hızla yerine getirilmesini hedefleyecek biçimde bir çalışma yapılıp yapılmadığı bilgisi bizlerle paylaşılmadığı gibi bu çerçevede yürütülecek bir çalışma için bize herhangi bir davet ve çağrı da yapılmamıştır. Ek gösterge vaadi, kamu görevlileri alanında hem beklenti hem de emekli olma iradesinin ertelenmesi gibi sonuçlar üretmiştir. Bunun yanında, söz konusu vaadin içeriğinde unvanları belirtilmeyen kamu görevlisi kitlesi açısından da kendilerine dönük bir ek gösterge değişikliğinin ve 3600 ek göstergeden yararlanacak kamu görevlileri arasına kendilerinin de dâhil edileceği noktasında makul hatta haklı bir beklentinin oluştuğu da tartışmasızdır. Ek gösterge düzenlemesi konusunda iki ana talep ve teklifimiz var. Biri söz konusu vaadin hayata geçirilmesi için daha fazla beklenmemesi, diğeri ise ek gösterge konusunda yapılacak düzenlemenin kapsamının hak ve adalet temelli olarak genişletilmesidir. Bu çerçevede, 3600 ek göstergeden yararlanacak kamu görevlilerine ilişkin kapsamın, seçim sürecinde ifade edilen unvan ve kadrolarla sınırlanmaması, kapsamın mutlaka genişletilmesi, bütün kamu görevlilerinin mevcut ek göstergelerinin de en az 600 puan olacak şekilde yükseltilmesi gereklidir. Ek göstergeye ilişkin olarak geçmiş dönem toplu sözleşme tekliflerimiz arasında ayrıntılı bir şekilde dile getirdiğimiz hususlar da dikkate alınarak ve mutlaka ortak çalışma yapılarak bir düzenleme içeriğinin oluşturulması gereklidir. Özellikle yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan personelin ek gösterge yoksunluğu bu düzenleme kapsamında sona erdirilmeli ve uzun yıllardır bu konuda yaşadıkları mağduriyet sona erdirilmelidir. Esasen ek gösterge yoksunluğunu gidermek dâhil yardımcı hizmetler sınıfına ilişkin birçok sorunun çözümü ve beklentinin karşılanması için daha kalıcı bir çözüm olarak yardımcı hizmetler sınıfının kaldırılarak bu sınıfta görev yapan personelin Genel İdare Hizmetleri Sınıfı kapsamına alınmasına yönelik düzenleme yapılması daha uygun olacak ve haklı beklentileri karşılayacaktır. Sonuç olarak, kamu görevlilerinin ve hâlihazırdaki kamu görevlisi emeklilerinin büyük bir heyecanla beklediği ek gösterge düzenlemesinin ivedilikle yürürlüğe konulması; kamu görevlilerinin emeklilik kararlarını erteleme sonucu üreten bu zımni baskının son bulması, ek göstergeye dair beklentilerin unvan-kadro ayırımına gidilmeksizin karşılanması, hem emekli ikramiyesi hem de emekli maaşı konusunda yaşanan sıkıntıların sona ermesi noktasında önemli bir eşiğin aşılmasına katkı sağlayacaktır” diye konuştu.



 

Kamu görevlilerinin enflasyon yükselişiyle eriyen maaşları ve azalan gelirleri es geçilmemeli, enflasyona ezdirmeme sözünün gereği yerine getirilip enflasyon farkının yanında enflasyon tazminatı da ödenmeli

2018 mali yılı içerisinde gerek ilk gerekse ikinci altı aylık dönemde enflasyon ile maaş/gelir ilişkilendirmesinde kamu görevlileri aleyhine, kamu görevlilerinin aile bütçesini olumsuz etkileyecek nitelikte gelişmeler yaşandığını, sonuçlar ortaya çıktığını vurgulayan Yalçın, şöyle konuştu: “Siyasi iradenin sürekli dile getirdiği hususların başında özelde kamu görevlilerini genelde kamuda görev yapanları enflasyona ezdirmemek kararlılığı yer almaktadır. Bununla birlikte 2018 yılında gerek ilk altı aylık süreçte Mart ayı sonrasında, ikinci altı aylık evrede ise Temmuz-Ekim döneminde kamu görevlileri gerek aylık enflasyon gerekse dönemlik enflasyon itibarıyla satın alma gücünde ve yıllık gelirlerinde reel kayıplar yaşamak durumunda kalmıştır. Her ne kadar altı aylık dönemi takip eden ay itibarıyla maaş zammı ile enflasyon oranı arasında aleyhe fark oluşması hâlinde maaşlara aradaki fark kadar enflasyon farkı ödense de aradan geçen sürede enflasyonun gelirde ürettiği kayıp geçmişe yönelik etkili olarak giderilmemekte ve sadece geleceğe etkili olacak şekilde enflasyon farkı kadar artış gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda somut örnek olması açısından Eylül ayında gerçekleşen yüzde 6,30 oranındaki enflasyon oranı tek başına Temmuz-Aralık dönemi için maaşlara yapılan zammın neredeyse bir buçuk katı seviyesindedir. Eylül ayından Aralık ayına kadar geçen sürede bu oranın gelirde ürettiği reel azalmaya kamu görevlisi tarafından katlanılmakta Kamu İşvereni ve Kamu Maliyesi bu noktada azalmayı finanse etmeye dönük bir tazmin uygulaması yapmamaktadır. Bu nedenle, 2018 yılı enflasyon verilerindeki yüksek eşikli çıkışların ürettiği kayıpların telafisi için 2019 Ocak ayı maaşlarıyla birlikte, 2018 yılında gerçekleşen reel gelir kaybını tazmin etmeye yönelik enflasyon farkı tazminatının hesaplanarak kamu görevlilerine ödenmesi konusunda bir uygulama kararı alınması gerekmektedir. Sermaye ve işveren kesiminin hatta devletin enflasyonun yüksek olduğu aylardaki kayıpları gidermeye dönük olarak teşviklerle, vergi indirimleriyle, KDV iadesi benzeri içeriklerle tedbir aldığı, yaşanan kayıpların ya telafi ya tazmin edildiği dikkate alındığında kamu görevlileri açısından da hem telafi hem de tazmin uygulamasının aynı anda hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu anlamda, enflasyon farkı uygulamasında altı aylık dönem sonunun değil enflasyon farkının oluştuğu ayı takip eden ayda uygulama yapılmasına, enflasyon nedeniyle oluşan gelir kayıplarının tazmin yöntemiyle kamu maliyesi tarafından karşılanmasına imkân veren bir düzenleme ve uygulama anlayışının hayata geçirilmesini hem teklif hem de talep ediyoruz.”



 

Kamu personeli istihdamında sözleşmelilik terk edilmeli, sözleşmeli personelin tamamı kadroya geçirilmeli, iş güvencesini ve saygın işi merkeze alan kamu personel sistemi tam olarak hayata geçirilmeli

Kamu personel sisteminde kanayan yara konumundaki 4/C istihdam türünü kaldıran, geçmiş dönemde sözleşmeli personelin kadroya geçişini sağlayan siyasi iradenin ve kamu yönetiminin, sözleşmeli personel istihdamına devam etmesinin gerekçesini anlamakta zorlandıklarını ve bu yaklaşımı kesinlikle doğru bulmadıklarını kaydeden Yalçın, “Yoğun olarak MEB tarafından öğretmen unvanlı personel istihdamında kullanılan kamuda sözleşmeli personel istihdamının, geçmiş yıllarda fayda değil zarar, huzur değil sıkıntı, kalite değil kaos ürettiği hem gözlenmiş hem de kayıt altına alınmıştır. Buna rağmen, halen gerekçesi, hedefi, gerekliliği net olarak ortaya konulmayan hatta ne anlatılan ne de anlaşılan bir biçimde sözleşmeli personel istihdamına devam edilmektedir. Taşeron çalışanı konumundaki işçilerin kamuya ait sürekli-kadrolu işçi pozisyonlarına geçirilmesiyle, özel sektör çalışanı konumundaki işçilerin kamu işçisine dönüştürülmesi, iş güvenceli istihdam şekliyle ilişkilenmesi sağlanmıştır. Bununla, kamuda kanayan yara konumundaki bir uygulama, kamunun hizmet sunumundaki bir sıkıntı ortadan kaldırma ve modern kölelik olarak kabul edilen taşeron işçi uygulamasından kurtulma sağlanmış ve çalışma hayatı noktasında hemen herkesin takdiri kazanılmıştır. Hâl böyle iken özel sektör çalışanlarını sürekli işçi pozisyonlarıyla ilişkilendiren yasama organı ve buna öncülük eden yürütme erki, bizzat kamu personeli olan ve kamu hizmeti sunmak noktasında kendisiyle ilişkili konumda bulunan sözleşmeli statüdeki kamu görevlilerini kadroyla ilişkilendirmekte ve sözleşmeli personel istihdamına son vermekte nedensiz bir isteksizlik ve çekingenlik içerisindedir. Memur-Sen olarak kuruluşumuzdan bugüne ve daima varlığını koruyan iki önemli kırmızı çizgimiz olduğunu deklare ettik; iş güvencesi ve kadrolu istihdam. Her ikisi de hem insan unsuru hem de kamu yönetimi ve devlet tarafı açısından değer ve yarar üreten içerikler. Kadrolu ve güvenceli istihdam, güçlü devletin kamu yönetimindeki ön şartıdır. Kadrolu ve güvenceli istihdam, saygın iş ve insan onuruna yaraşır çalışma hayatı anlayışının kamu personel sistemi açısından başlangıç noktasıdır. Sözleşmelilikte ısrar, aile kurumundan aile içi dayanışmaya, çocukların ebeveynleriyle birlikte olmasından eğitimine, kamu hizmetlerinde kalite ve süreklilikten iş barışına, kariyer ve liyakat sisteminden adalet merkezli ve eşitlik temelli kamu personel mevzuatı gerekliliğine birçok alanda sorun yaşatmakta ve üretmektedir. Bu çerçevede, kesinlikle ve çekincesiz bir şekilde sözleşmeli personel istihdamından vazgeçilmeli, kamu personel sisteminin kadrolu istihdam üzerinden şekillendirilmesine, kamu hizmetlerinin kadrolu memurlar tarafından verilmesine dönük düzenlemeler hayata geçirilmeli, bu sonuca ulaşıncaya kadar sözleşmeli personelin isteğe, eş durumuna dayalı yer değiştirmeye ilişkin sınırlamalara son verilmeli, yöneticilik görevlerine atanması dâhil olmak üzere görevde yükselme ve unvan değişikliği hak ve uygulamalarından yararlanması temin edilmelidir. Sözleşmeli personel istihdamının ürettiği sorunların ve bu kapsamda görev yapan kamu personelinin haklı beklentilerinin büyük oranda muhatabının Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve doğal olarak da Sayın Bakan olduğunu da ifade etmek gerekir. Gerçekten de, aile birliğinin bozulması yönüyle Aile’ye ilişkin görev ve yetki alanı, saygın iş, insan onuruna yakışır çalışma hayatı yönüyle Çalışma tarafının sorumluluk alanı, sözleşmeli statünün ürettiği sorunlar nedeniyle oluşan sosyal maliyetin ve özellikle de bu personelin çocuklarının yaşadığı sorunlar açısından Sosyal Hizmetler tarafının ilgi sahası olması yönüyle bütünüyle Bakanlığın ve Sayın Bakanın gündeminde yer almak durumundadır” değerlendirmesinde bulundu.



 

Gelir vergisinde oran yüzde 15’te sabitlenmeli ve matrah yükseltilmeli

Kamu görevlileri açısından gelir vergisinin, hem maaş ve ücretlerinin hem de maaş ve ücretlerindeki kayıpların kaynağı olmak gibi bir konuma sahip olduğunun altını çizen Yalçın, “Son 15 yıllık süreçte, kamu görevlilerinin gelir vergisi üzerinden yaşadığı kayıpların arka planında, gelir vergisi dilimlerine esas matrahlarda enflasyon oranı ile yeniden değerleme oranının altında artış yapılması yatmaktadır. Kamu görevlileri, bu sıfata dayalı olarak kendilerine ödenen maaş ve ücretlerinde, mükellef sıfatıyla gelir vergisi öderken önemli oranda eksilmeyle karşı karşıya bırakılmaktadır. 2007 yılı baz alınarak bir değerlendirme yapıldığında, maaş ve ücretlerinde meydana gelen artışla, gelir vergisi matrahlarında meydana gelen artış arasında farklılık oluştuğu, matrahlarda daha düşük artış yapılarak daha yüksek gelir vergisi ödenmesi sonucu üretilmektedir. 2018 yılı yeniden değerleme oranının yüzde 23,73 olarak belirlendiği 2018 yıl sonu enflasyonunun yüzde 20-21 arasında hedeflendiği, 2019 yılı enflasyon hedefinin yüzde 15,9 olarak deklare edildiği, 2007’den bugüne aynı dönemdeki kümülatif enflasyon baz alındığında gelir vergisi dilimlerindeki matrahlarda yaklaşık yüzde 60 oranına denk gelen düzeyde düşük belirleme yapıldığı ve bu yolla kamu görevlilerinden olması gerekenden yüzde 30 fazla gelir vergisi tahsil edildiği görülmektedir. Bu itibarla, 2019 yılında uygulanacak gelir vergisinde yer alacak matrahların, bütün bu olumsuzlukları giderecek şekilde daha yüksek tutarda belirlenmesi ve/veya kamu görevlileri dâhil olmak üzere dar ve sabit gelirli kapsamında olan maaş ve ücret geliri elde eden kesim için gelir vergisi uygulamasının yüzde 15 sabit oran üzerinden gerçekleştirilmesini bir kez daha teklif ediyor ve bu teklifimiz doğrultusunda düzenleme yapılmasını adaletin gereği olarak görüyoruz” dedi.



 

Kadın istihdamında kamu öncülük etmeli, başta mobbing olmak üzere kadın kamu görevlilerinin sorunları çözüme kavuşmalı ve haklı beklentileri karşılanmalı

Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde kadın istihdamı oranı yüzde altmışlara ulaşırken ülkemizde bu oranın istenilen düzeylerde olmadığını belirten Yalçın, şunları söyledi: “Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’nde 2023 yılına kadar kadınların iş gücüne katılım oranının yüzde 35 olmasının öngörüldüğü dikkate alındığında aradaki farkın kısa süre içerisinde kapanmasının mümkün olamayacağı anlaşılıyor. Biz gerek istihdamda gerekse kadın istihdamının artırılması noktasındaki çalışmalarda kamunun öncülük etmesi gerektiğini sürekli dile getiriyoruz. Bu noktada kadınların kamu dâhil olmak üzere çalışma hayatına katılımlarının, yönetim ve karar alma süreçlerine katılımlarını artırılması için çalışma hayatına ilişkin bütün mevzuatla birlikte özelde 657 sayılı Kanun kapsamında bazı düzenleme ve değişikliklerin gerçekleştirilmesine ihtiyaç var. Bu noktada, doğum sonrası izin, süt izni gibi kadının çalışma hayatı dışındaki sorumluluklarına yönelik alanlarda kolaylaştırıcı ve daha fazla zaman ayırmaya imkân sağlayıcı ilave bazı imkânların oluşturulması yararlı olacaktır. İsminde Aile kavramının, içeriğinde Kadının Statüsüne ilişkin bir ana hizmet biriminin bulunduğu, çocuk hizmetleriyle doğrudan ilgilenen bir başka ana biriminin de yetki ve sorumluluk sahası içinde kaldığı Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın öncü olmanın yanında örnek olmak gibi bir işlevi de üstlenmesi gerekiyor. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, kadın istihdamını artırmaya dönük çalışmalarda farkındalık üretmesi gereken Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde, Bakanlık personelinin çocuklarının yararlanmasına dönük bir kreş ve gündüz bakımevi bulunmamaktadır. Esasen Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı döneminde dahi bu iki bakanlığın münhasıran kendi personelinin yararlanmasına yönelik bu türden hizmeti vermek suretiyle öncülük ve örneklik işlevini somutlaştırması gerekirdi. Bakanlığın iki ana hizmet binası için de bu durum geçerlidir. Kadınların ekonomik ve sosyal yaşama etkin bireyler olarak katıldığı bir ülkenin; refah seviyesinin, eğitim düzeyinin ve ülkede kişi başına düşen gelirin yüksek olacağı gerçeğinden hareket eden Konfederasyonumuzun kadın istihdamını artırmaya yönelik diğer politika önerilerini de kısaca ifade etmek gerekirse; devlet memurlarının 25 ila 66 ay arasındaki kreşe giden çocukları için kamu veya özel kreş ayırımı yapılmaksızın çocuk sayısına göre en yüksek devlet memuru aylığının yüzde ellisine kadar kreş parası yardımı yapılmalıdır. Evlenen devlet memurlarına bir defaya mahsus olmak üzere en yüksek devlet memuru aylığının beş katı tutarında evlilik yardımı yapılmalıdır. Doğum yapan memurlara verilen ücretli analık izin sürelerinin artırılması ile doğumdan sonra verilen ücretsiz izin sürelerindeki kesenek ve karşılıkları devlet tarafından karşılanmalıdır. Devlet memuru olarak görev yapan kadınların doğum sonrasında kullandıkları ücretsiz izin süresince kademe ve derece ilerlemesi devam etmelidir. Bununla birlikte gerek ILO’nun 107. Konferansında yer alan ve kadına şiddet konusunun da en üst değerde ele alındığı ‘İş yerinde şiddet ve taciz’ konusu gündemimizdedir. Kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan kadın çalışana yapılan her türlü şiddet, taciz, mobbing konusunda gerekli idari ve adli kovuşturma açılmalı, bu konuda verilecek cezalar başka şart aranmaksızın bir kat artırımlı olarak uygulanmalıdır. Bunun uygulanması hâlinde iş yerlerinde çalışan kadın personelin moral ve motivasyonunun yükseleceği bir gerçek olup aynı zamanda kendine güvenle birlikte iş verimliliği ve kalitesinde artışın olacağı da bir gerçektir. Bu konularda kamu personelinin bilinçlendirilmesi amacıyla eğitim, panel, sempozyum gibi faaliyetlerde hem sivil toplum örgütlerinin kendi içlerinde hem de Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın başta emek örgütleri olmak üzere, konuyla ilgili resmi kurumlar ve sivil kuruluşlarla iş birliği yapması uygun olacaktır.”

Kamu Personeli Danışma Kurulu’na iletilen genel talepler

-Eşit işe eşit ücret ilkesinden hareketle, şube müdürü ve şef gibi kadrolara ait mali haklar, Adalet Bakanlığı için yapılmış olan belirlemeler esas alınarak düzeltilmelidir (Özel hizmet tazminatının Adalet Bakanlığı’ndaki şube müdürleri için yüzde 175, diğer kurumlarda yüzde 135, Adalet Bakanlığı’ndaki şefler için yüzde 120, diğer kurumlarda yüzde 70 uygulanıyor olması).

-Özel hizmet tazminatının emekli keseneğinin hesabına dâhil edilmesi ile ilgili yansıtma oranının belirlenmesindeki adaletsizlik giderilmeli veya 3600 ek göstergenin altında olan tüm kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge verilmelidir.

-6245 sayılı Harcırah Kanunu’na göre göreve giden personele ilave konaklama ücreti ödemesindeki 10 gün sınırlaması kaldırılmalıdır.

-Emeklilik ikramiyesinin hesabında bir tam yıldan eksik olan süreler, işçilerin kıdem tazminatında olduğu gibi kıst olarak hesaba dâhil edilmelidir.

-657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 104. maddesinin C bendi şu şekilde yeniden düzenlenmelidir: “ C) (A) ve (B) fıkralarında belirtilen hâller dışında, merkezde atamaya yetkili amir, ilde vali, ilçede kaymakam ve yurt dışında diplomatik misyon şefi tarafından, birim amirinin muvafakati ile bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde, mazeretleri sebebiyle memurlara on gün izin verilebilir. Zaruret hâlinde öğretmenler hariç olmak üzere, aynı usûlle on gün daha mazeret izni verilebilir. Bu takdirde, ikinci kez verilen bu izin, yıllık izinden düşülür.”

- 4/B’li personelin izinleri 4/A’lı personel gibi olmalıdır.

-Emekli memurlara verilen aile yardımı devam etmelidir.

-3713 sayılı Kanun’a göre atanan şehit ve gazi yakınları şahsa bağlı kadro çıkarılarak eğitim durumlarına göre unvanlara atanmalıdır.

-Gelir vergisi kaynaklı maaş azalmalarının/ kayıplarının telafisi yıl boyunca gelir vergisi oranı yüzde 15’tir. Gelir vergisinin yüzde 15 oranı üzerinden kesintisi yapılması gereken durumlarda yüzde 15’i aşan kısım ilgili kamu kurum/ kuruluşu tarafından tazminat şeklinde karşılanır. 399 sayılı KHK’nın II sayılı cetvele tabi personelin maaşından yapılan gelir vergisi tutarı aylık ve yıllık bazda emsali devlet memuru maaşından yapılan kesintiden fazla olmamalıdır.

-Kamu görevlilerinin bakmakla yükümlü olduğu aile bireyleri ile birinci dereceden akrabaları il içi veya il dışı hastalık ve tedavilerinde refakatçi oldukları sürece izinli sayılmalıdır.

-Kamu kurumlarında iki yılda bir boş olan kadrolara görevde yükselme sınavı, Devlet Personel Başkanlığı tarafından merkezi sistemle yapılmalı, unvan değişikliği sınavında sınava giren personel sayısı için yeteri kadar kadro varsa sınav yapılmadan eğitim durumlarına göre direkt atamaları yapılmalıdır.

-Kamu görevlilerine Ramazan ve Kurban bayramlarında bayram öncesi ödenen ilk maaşlarıyla birlikte en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dâhil) iki katı tutarında bayram ikramiyesi ödenmelidir.

-Emekli kamu görevlilerine görev başında iken aldıkları sosyal yardımlar (eş-çocuk yardımı) ödenmeye devam edilmelidir.

-Özel Hizmet Tazminatı Yansıtma Oranı’nda artış yapılmak suretiyle emekli maaş ve ikramiyesi tutarlarında artış sağlanmalıdır.

-Kamu görevlilerinin öğrenim durumları itibarıyla yükselebilecekleri derece ve kademelere ilerlemesini engelleyen derece-kademe sınırlaması uygulamasına son verilmeli, kamu görevlileri öğrenim durumları itibarıyla yükselebilecekleri derece ve kademeye kadar yükselebilmelidir.

-Ek ödeme konusundaki beklentilerin karşılanmasına ve mağduriyetlerin giderilmesine dönük çalışma yapılarak hızla sonuçlandırılmalıdır.

-Kamu personel mevzuatında kariyer-liyakat sistemiyle uyumlu yaklaşımlar esas alınmalı, kariyer ve liyakat ilkesiyle uyumlu olmayan mevzuat hükümleri ve uygulamalar yürürlükten kaldırılmalıdır.

-Kamu yönetiminde beş yıllık görev süresinin üst görevlere atanmada yeterli görülmesi noktasında oluşturulan mevzuat yeniden değerlendirilmelidir.

-Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları noktasında beklenti içerisinde olan personelin taleplerinin karşılanmasına imkân sağlayacak sınavlar açılmalı, kadro ihdası gerçekleştirilmelidir.

-Kamu personel sisteminde sıkıntı oluşturacağı tartışmasız olan performans, rotasyon gibi uygulamaların tartışılmasına ve/veya bunlara ilişkin mevzuat çalışması yapılmasına dönük süreçlerden vazgeçilmelidir.

-Evden çalışma, yarı zamanlı çalışma gibi çalışma ve hizmet üretimine ilişkin tür ve tercihler esnek istihdam, güvencesiz istihdam gibi sonuçlara ulaştırmayacak şekilde insan temalı kamu hizmet sunumu hedefi üzerinden tartışılmalı, değerlendirilmelidir.

4/C istihdam türünün kaldırılmasına bağlı olarak 4/B statüsüne geçişi sağlanan kamu görevlileri öncelikle kadroya geçirilmeli, bu sonuç gerçekleştirilinceye kadar mevcut 4/B’li personel yararlandığı tüm haklardan yararlandırılmalı ve saygın iş ile uyumlu olmayan sınırlama ve yasaklamalardan kurtarılmalıdır.

-4/B’ye geçişi sağlanan 4/C kapsamındaki personelin unvan, kadro ve mali haklarına ilişkin haklı talepleri toplu sözleşme sürecindeki tekliflerimiz doğrultusunda karşılanmalıdır.

Eğitim, öğretim ve bilim hizmet kolu taleplerimiz

Eğitim çalışanlarına karşı eğitim öğretim hizmetinin sunumundan kaynaklı şiddet eylemlerine yönelik cezai ve hukuki tedbirler alınmalıdır

Eğitim çalışanlarına yönelik şiddet fiillerinin ayrı bir suç tipi olarak düzenlenmesi ve yaptırıma bağlanması noktasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda; eğitim kurumlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçunun tutuklama nedeni varsayılan suçlardan sayılması noktasında 1732 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda ve bu türden fiillere maruz kalan eğitim çalışanlarına hukuki destek sağlanması noktasında ise 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede kanuni düzenleme yapılmalıdır.

Öğretmenlerin ek göstergeleri artırılmalıdır

Eğitim-öğretim hizmetleri sınıfında öğretmen kadrolarında bulunanların mevcut ek gösterge oranları 600 puan artırılmalıdır.

Eğitim çalışanlarının ek göstergeleri artırılmalıdır

Hizmet kolu kapsamında bulunan kurumlarda eğitim-öğretim hizmetleri sınıfı dışında diğer sınıflarda bulunanların mevcut ek gösterge oranları 600 puan artırılmalıdır.

Kalkınmada öncelikli bölgelerde çalışan öğretmenlere ek tazminat

Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfına dâhil kadrolarda bulunanlardan 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli (IV) sayılı Cetvelde yer alan kalkınmada öncelikli yörelere sürekli görevle atananlara bu yörelerde fiilen çalıştıkları sürece ek gösterge dâhil en yüksek devlet memuru aylığının; 1. bölgede görev yapanlara yüzde 10’u; 2. bölgede görev yapanlara yüzde 30’u; 3. bölgede görev yapanlara yüzde 40’ı; 4. bölgede görev yapanlara yüzde 50’si; 5. bölgede görev yapanlara yüzde 60’ı; 6. bölgede görev yapanlara yüzde 75’i; 7. bölgede görev yapanlara yüzde 90’ı oranında ek tazminat ödenmelidir.

Yukarıda yer alanlara ilaveten Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfına dâhil kadrolarda bulunanlardan en yakın il ve ilçe merkezine uzaklığı en az 10 km olan köy ve diğer yerleşim birimlerine sürekli görevle atananlardan 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli (IV) sayılı Cetvelde gösterilen il ve ilçelere bağlı köy ve diğer yerleşim birimlerinde fiilen görev yapanlara ek gösterge dâhil en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 25’i, diğer il ve ilçelere bağlı köy ve diğer yerleşim birimlerinde fiilen görev yapanlara ise ek gösterge dâhil en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 15’i oranında ek tazminat ayrıca ödenmelidir.

Öğretim yılına hazırlık ödeneği

657 sayılı Kanun’un ek 32. maddesine göre ödenmekte olan öğretim yılına hazırlık ödeneği, öğretmenlerle birlikte eğitim ve öğretim hizmetlerinin yürütülmesinde emek sarf eden öğretmen haricindeki kadrolarda görevli diğer Bakanlık personeline de verilmelidir.

Üniversitelerde çalışan 657 sayılı Kanun’a tabi personele yükseköğretim tazminatı ve geliştirme ödeneği ödenmelidir

2914 sayılı Kanun’un 14. maddesi kapsamında ödenmekte olan geliştirme ödeneği ile aynı kanunun ek 3. maddesi kapsamında ödenmekte olan yükseköğretim tazminatı, söz konusu Kanun maddesi hükümleri doğrultusunda ve bu hükümlere göre belirlenmiş usul ve esaslara göre üniversiteler ve bağlı birimlerinde 657 sayılı Kanun’a tabi çalışan personele de öğretim görevlilerine verilen oranda ödenmelidir.

Yaygın eğitim kurumlarında nöbet ücreti

Eğitim kurumu türüne bakılmaksızın görev tanımlarında nöbet görevi bulunan ve/veya ilgili mevzuatı gereği nöbet görevi bulunan eğitim kurumlarında görevli bulunanlardan kendilerine nöbet görevi verilen ve bu görevi de fiilen yerine getiren müdür yardımcıları ile öğretmenlere nöbet ücreti ödenmelidir.

Örgün ve yaygın eğitimi destekleme ve yetiştirme kursları kapsamında görev alan yöneticiler

Millî Eğitim Bakanlığı Örgün ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi kapsamında açılan kurslar nedeniyle hafta sonlarında çoğu durumda birden fazla müdür yardımcısı görev aldığı hâlde sadece tek bir müdür yardımcısı için ek ders ücreti ödenmesi, aynı işi yapan çalışanlar arasında eşitsizliğe ve emeğin karşılıksız kalmasına neden olmaktadır. Bu kurslar kapsamında hafta içi mesai saatlerinden sonra ve hafta sonlarında 250 öğrenci sayısı ve katları esas alınmak suretiyle birden fazla eğitim kurumu yöneticisine görev verilir ve bu görevi fiilen yerine getiren bütün yöneticilerden hafta içi mesai saatlerinden sonra görev yapanlara 3 saat, hafta sonlarında görev yapanlara ise 6 saat ek ders ücreti ödenmelidir.

Kredi ve yurtlar kurumu yurtlarında çalışan personelin nöbet ücreti

4. Dönem Toplu Sözleşme hükmüyle Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü’ne bağlı yurtlarda çalışan personelin özel ve gece hizmetlerinde geçen çalışma sürelerine karşılık, Yılı Bütçe Kanununa ekli K Cetvelinde Kuruma bağlı yurtlarda görev yapan personel için öngörülen fazla çalışma ücretinin üç katı tutarında fazla çalışma ücreti ödenmesi hüküm altına alınmıştır. Bu doğrultuda yurt müdürlüklerinde görev yapan personelin bu kapsamdaki fazla çalışma ücretleri için 2018 mali yılında Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan toplam 6.800.000 saat fazla çalışma ücreti ödenek tahsisi istenilmesine rağmen sadece 3.000.000 saat tahsis edilmiştir. 2019 yılı bütçesi için de benzer bir durum bulunmaktadır. Mevcut iş yükü hesabına göre personel sayısını ve fazla çalışma süresini azaltmak mümkün olmadığına göre bunun anlamı yapılan fazla çalışmaların yarısından fazlasının karşılığının ödenmeyecek olmasıdır. Bu itibarla Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından talep edilen tutarda fazla çalışma ödeneğinin kuruma verilmesi sağlanmalıdır.

Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü’ne bağlı yurtlarda mesai saatleri sonrası görev alan personelin ulaşım sorunları

Servis hizmetinden faydalanamayan yurt personelinin mağduriyet yaşamaması için nöbet ve vardiya değişim saatleri ile servis saatleri arasındaki uyumsuzluk giderilmeli; nöbet ve vardiya değişim saatleri servis saatlerine göre düzenlenmelidir.

Eğitim kurumu yöneticilerinin sosyal güvenlik mevzuatı ile iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kapsamında işveren vekili olarak değerlendirilmeleri

Sosyal güvenlik ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı çerçevesinde mesleki ve teknik eğitim veren kurumlar başta olmak üzere, eğitim kurumlarının müdürleri, işveren/işveren vekili sayılmakta; bu durumda (işletmelerde mesleki eğitimi bırakan öğrencinin/işletme sahibinin zamanında bilgi vermemesi, çalışma, işe giriş, işten ayrılma ve prim bildirgelerinin zamanında verilmemesi gibi) kendi kusurlarından kaynaklanmayan hâller nedeniyle yüklü miktarda idari para cezalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Eğitim kurumları müdürlerinin, kasten işlenenler hariç olmak üzere, bireysel sorumluluklarını gideren bir düzenleme konusunda SGK ve Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı nezdinde çalışma yapılmalıdır.

Üniversitelerde görevli 657 sayılı Kanun’a tabi personelin döner sermaye ödemeleri

Bünyesinde Ziraat ve Veteriner Fakülteleri, Sivil Havacılık Yüksekokulu ile atölye ve laboratuvar bulunan yükseköğretim kurumları; ulusal düzeyde açık ve uzaktan öğretim yapan yükseköğretim kurumları ile düzenli döner sermaye geliri olan yükseköğretim kurumlarında üretilen mal ve hizmetlerden elde edilen döner sermaye gelirlerine katkısı olan 657 sayılı Kanun’a tabi olarak istihdam edilen personele, 2547 sayılı Kanun’un 58. maddesinde öngörülen ek ödeme matrahının yüzde 100’ü oranında döner sermaye katkı payı ödenmelidir.

Üniversite genel sekreter yardımcıları ile üniversite sekreterlerinin ek göstergeleri

Üniversite genel sekreter yardımcılarının 657 sayılı Kanun’un 43. maddesi kapsamında ek göstergeleri 3600 olarak uygulanmalı; üniversitelerde fakülte sekreteri, enstitü sekreteri ve yüksekokul sekreteri kadrolarında görev yapanların ek gösterge rakamları 600 puan artırılmalıdır.

Aylık karşılığı ders yükü branş ayrımı gözetilmeyerek eşitlenmelidir

Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Kararın 5. maddesinin birinci fıkrası kapsamında, örgün ve yaygın eğitim kurumlarında görevli okul öncesi ve sınıf öğretmenleri ile atölye ve laboratuvar öğretmenleri, branş öğretmenleri gibi haftada aylık karşılığı 15 saat ders okutmakla yükümlü tutulmalıdır.

Eğitim çalışanlarına fiili hizmet zammı verilmelidir

Öğretmenler başta olmak üzere, eğitim ve öğretim hizmetlerinin yürütülmesi için emek sarf eden meslek grupları, yüksek performans gerektiren işler yürütmeleri ve öğretim faaliyetinin yıpratıcı olması göz önüne alınarak eğitim çalışanlarına fiili hizmet zammı verilmelidir.

İkili eğitim yapılan eğitim kurumlarında görevli eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı haricindeki personelin fazla çalışma ücreti

İkili eğitim yapılan eğitim kurumlarında görevli eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı haricindeki personele, haftalık 40 saati aşan çalışmaları karşılığında, Yılı Bütçe Kanununa ekli (K) Cetvelinin III/A-1 maddesinde öngörülen fazla çalışma ücretinin beş katı tutarında fazla çalışma ücreti ödenmelidir.

Yükseköğretim kurumları için merkezi görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları gerçekleştirilmelidir

Kamu yükseköğretim kurumlarının tümünü kapsayacak şekilde görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı ya da ÖSYM tarafından her iki yılda bir merkezi olarak gerçekleştirilmesi ve yükseköğretim kurumlarının görevde yükselmeye tabi kadrolarına yapılacak atamaların bu sınavların sonuçlarına göre gerçekleştirilmesi yönünde düzenleme yapılmalıdır.

Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü’nün tüzel kişiliğinin devamı ve personelin özlük haklarının korunması

Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü’nün tüzel kişiliğinin sona erdirilerek Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ana hizmet birimi olarak yapılandırılması tasarrufu gözden geçirilmeli; kurumun tüzel kişiliğinin devamı sağlanmalı; her hâlde yurt müdürü, yurt müdür yardımcısı ve yurt yönetim memuru kadro unvanları başkaca bakanlık ve kurumlarda bulunmadığından Bakanlık personel mevzuatında yapılacak değişikliklerde bu kadro unvanları özelinde hak, görev, yetki ve sorumluluklar yönünden tüzel kişilik dönemindeki statünün korunmasına yönelik düzenleme yapılmalıdır.

Toplu sözleşme hükümlerinin uygulanmasında karşılaşılan sorunlar

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Yüksek Disiplin Kurulu toplantılarına sendika temsilcilerinin katılımlarının engellenmesi

4. Dönem Toplu Sözleşme’nin “Yükseköğretim kurumları disiplin kurullarında sendika temsilcisinin bulunması” başlıklı 20. maddesinde “Hakkında disiplin soruşturması yürütülen kamu görevlisinin üyesi olduğu sendikanın temsilcisi, yükseköğretim kurumları disiplin ve yüksek disiplin kurullarında yer alır.” hükmü, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı tarafından Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2015/86 Esas 2017/2642 Karar sayılı kararında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 53 ve devamı maddelerinde sendika temsilcisinin disiplin kurullarına katılabileceğine dair bir hüküm olmadığı gerekçesiyle sendika temsilcilerinin yükseköğretim kurumları ve üst kuruluşları disiplin kurullarında yer alamayacakları yönünde bir karar verilmiş olduğu ileri sürülerek sendika temsilcilerinin YÖK Yüksek Disiplin Kurulu toplantılarına katılımı engellenmektedir. Bu husustaki Kamu Denetçiliği Kurumu’nun kararı da göz ardı edilmektedir.

Yükseköğretim kurumlarında lojman komisyonlarında sendika temsilcilerine yer verilmemesi ve sıra tahsisli lojmanların yüzde 15’inin idari personele tahsis edilmemesi

“Yükseköğretim kurumları lojman komisyonu” başlıklı 25. maddesinde, “16/7/1984 tarihli ve 84/8345 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Kamu Konutları Yönetmeliği uyarınca yükseköğretim kurumlarında oluşturulan komisyonlarda yetkili kamu görevlileri sendikası temsilcisi yer alır.” hükmü ile “Yükseköğretim kurumlarında lojman tahsisi” başlıklı 26. maddesinde, “Yükseköğretim kurumlarında bu sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra sıra tahsisli lojmanlardan %15’i idari personel için ayrılır.” hükmü, bazı üniversiteler[1] tarafından uygulanmamaktadır.

 

[1] Hakkâri Üniversitesi, Tunceli Üniversitesi, Artvin Çoruh Üniversitesi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, Kars Kafkas Üniversitesi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi